Artwork

Inhoud geleverd door Şiir Sever. Alle podcastinhoud, inclusief afleveringen, afbeeldingen en podcastbeschrijvingen, wordt rechtstreeks geüpload en geleverd door Şiir Sever of hun podcastplatformpartner. Als u denkt dat iemand uw auteursrechtelijk beschermde werk zonder uw toestemming gebruikt, kunt u het hier beschreven proces https://nl.player.fm/legal volgen.
Player FM - Podcast-app
Ga offline met de app Player FM !

Can Yücel - Eğer

3:11
 
Delen
 

Manage episode 328506562 series 3273583
Inhoud geleverd door Şiir Sever. Alle podcastinhoud, inclusief afleveringen, afbeeldingen en podcastbeschrijvingen, wordt rechtstreeks geüpload en geleverd door Şiir Sever of hun podcastplatformpartner. Als u denkt dat iemand uw auteursrechtelijk beschermde werk zonder uw toestemming gebruikt, kunt u het hier beschreven proces https://nl.player.fm/legal volgen.
Yapılmış en güzel "aşk" tariflerinden birini bu şiiri ile Can Yücel şöyle tarif ediyor: O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer… belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine derince bakmasalardı eğer… çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de, kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer… düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer… rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer… uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer… gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden de onlar payını almasaydı eğer… ıssızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer… sen gittikten sonra yalnız kalacağım yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse? evet sevgili, kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer… - Can Yücel
  continue reading

34 afleveringen

Artwork

Can Yücel - Eğer

Şiir Sever

published

iconDelen
 
Manage episode 328506562 series 3273583
Inhoud geleverd door Şiir Sever. Alle podcastinhoud, inclusief afleveringen, afbeeldingen en podcastbeschrijvingen, wordt rechtstreeks geüpload en geleverd door Şiir Sever of hun podcastplatformpartner. Als u denkt dat iemand uw auteursrechtelijk beschermde werk zonder uw toestemming gebruikt, kunt u het hier beschreven proces https://nl.player.fm/legal volgen.
Yapılmış en güzel "aşk" tariflerinden birini bu şiiri ile Can Yücel şöyle tarif ediyor: O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer… belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine derince bakmasalardı eğer… çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de, kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer… düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer… rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer… uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer… gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden de onlar payını almasaydı eğer… ıssızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer… sen gittikten sonra yalnız kalacağım yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse? evet sevgili, kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer… - Can Yücel
  continue reading

34 afleveringen

Alle afleveringen

×
 
Bu şiir, bir bekleyişin ortasında sıkışıp kalmış bir ruhun, yokluğun derinliklerinde yankılanan sessiz çığlığı gibi. Gecenin rüzgârında savrulan bulutlar, yalnızlığın birer metaforu; her biri uzaklaşırken geride bıraktığı iz, unutulmuş bir aşkın silüeti. Şairin gözleri, artık bir anlam taşımayan bir ufka bakarken, dans eden bir hayal kadar gerçek olmayan bir sevgiliyi izliyor. “Sarmaşıklı ev” bir zamanlar güvenin ve huzurun sembolüydü, şimdi ise yalnızca geçmişin hayaleti. “Her akşamki keman” notalarını kaybetmiş; komşunun melodileri susmuş. Şair, bir zamanlar doldurulmuş olan tüm boşlukların şimdi yankılandığı bir sessizlik içinde. Ve sen… Neredesin? Bunu sadece şair değil, okuyucu da hissediyor. Sanki bu soruyu hepimiz birine sormuşuz gibi: "Neredesin?" Belki de bir insanın diğerine en içten fısıldadığı cümlelerden biri bu. “İşte kalbim, işte şiirlerim,” derken şair, varoluşunun tüm çıplaklığını ortaya seriyor. Artık ne bir maske var ne de bir mesafe. Sevilen kişiye dönük bir özlem var, ama aynı zamanda bir teslimiyet. “Sen gelsen,” diye başlayan her kelime, gerçekleşmeyecek bir ihtimale tutunmanın acısını anlatıyor. Rüzgâr, gece ve sonbahar yıldızları arasında bir kalbin kendine bile itiraf edemediği kaybı anlatıyor. Son cümle ise insanı darmadağın eden bir kapanış: “Ağlasam.” Çünkü bazen gözyaşları, kelimelerin ifade edemediği duyguların tercümanıdır. Bu şiir, her dizesinde hem bizi hem de kendi yaralarını ağlatıyor. -Bitsin Dedik bitsin dedik bitmedi beklemek İşte gece rüzgarlı gece işte bulutlar almış başını gidiyor yine bensiz dans edeceksin demek müzik sen sahnede sahne rüzgarda gözlerin gözlerin uzaklarda ben kimim yağmurlar içinde mahzun nerde saadetimiz nerde sarmaşıklı ev nerde her akşamki kemanı komşumuzun ya sen nerdesin nerdesin işte rüzgar işte sonbahar yıldızları işte kalbim işte şiirlerimsen gelsen elini alnıma koysan saçlarını öpsem ağlasam... -Atilla İlhan…
 
Ayrılık sonrası akla gelip can yakan işte bu şiir! Ayrılık Sevdaya Dahil açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan onu çok arıyorum onu çok arıyorum heryerinde vücudumun ağır yanık sızıları bir yerlere yıldırım düşüyorum ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili hiç bir anı tek başına yaşayamazlar her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu yıldızlar inanılmayacak bir irilikte yansımalar tutmuş bütün sâhili çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık hava ağır toprak ağır yaprak ağır su tozları yağıyor üstümüze özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı karanlık çöktü denize yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin ne yanına dönsen bir yerin kesilir fenâ kan kaybedersin kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı hâlâ kıpkızıl gülümseyen -sanki ateşten bir tebessüm- zehir zemberek aşkımız -Attilâ İlhan , Bir Avuç Kıvılcım, S. 64-69…
 
Her zaman da doğru olmayan bu şiirdeki önermedeki "aşk" çoğu kez tek kişilik olabilmektedir. Zira karşılıklı olanı epey azdır. AŞK İKİ KİŞİLİKTİR Değişir yönü rüzgârınSolar ansızın yapraklar;Şaşırır yolunu denizde gemiBoşuna bir liman arar;Gülüşü bir yabancınınÇalmıştır senden sevdiğini;İçinde biriken zehirSadece kendini öldürecektir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk iki kişiliktir. Bir anı bile kalmamıştırGeceler boyu sevişmelerden;Binlerce yıl uzaklardadırBinlerce kez dokunduğun ten;Yazabileceğin şiirlerÇoktan yazılıp bitmiştir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk iki kişiliktir. Avutamaz olur artıkSeni, bildiğin şarkılar,Boşanır keder zincirlerindenSular tersin tersin akar;Bir hançer gibi çeksen de sevginiOnu ancak öldürmeye yarar:Uçarı kuşu sevdanınAlıp başını gitmiştir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk, iki kişiliktir. Yitik bir ezgisin sadece,Tüketilmiş ve düşmüş gözden;Düşlerinde bir çocuk hıçkırırGece camlara sürtünürken;Çünkü hiçbir kelebekTek başına yaşamaz sevdasını,Severken hiçbir böcekHiçbir kuş yalnız değildir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk iki kişiliktir. - Ataol Behramoğlu (Temmuz 1994)…
 
Yine yalnız değilim her zamanki gibi Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım Aramızda yirmibeşbin kilometre Sen kıştasın ben yazdayım Sen bir yarısında dünyanın Ben öte yarısındayım Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun Daha da bir gönlümcesin Varlığından bin kat güzel O yalımsal çıplaklığın yalaz yalaz Ve en gizlerden konuşurken ellerin İçimden gelmiyor mektup yazmak demeden Sevisiyoruz yirmi beşbin kilometreden…
 
Boğazınıza düğümlenenleri bir çırpıda önünüze seren işte bu şiir bizlere duygulara şu sözlerle tercüman oluyor: Sesinde ne var biliyor musun Bir bahçenin ortası var Mavi ipek kış çiçeği Sigara içmek için Üst kata çıkıyorsun Sesinde ne var biliyor musun Uykusuz Türkçe var İşinden memnun değilsin Bu kenti sevmiyorsun Bir adam gazetesini katlar Sesinde ne var biliyor musun Eski öpüşler var Banyonun buzlu camı Birkaç gün görünmedin Okul şarkıları var Sesinde ne var biliyor musun Ev dağınıklığı var İki de bir elini başına götürüp Rüzgarda dağılan yalnızlığını Düzeltiyorsun Sesinde ne var biliyor musun Söylemediğin sözcükler var Küçücük şeyler belki Ama günün bu saatinde Anıt gibi dururlar Sesinde ne var biliyor musun Söyleyemediğin sözcükler var -Cemal Süreya…
 
Henüz 36 yaşında ölen Orhan Veli'nin, ölümünden sonra bir diş fırçasına sarılı olarak bulunan ve yarım kalmış işte o şiiri: Birincisi o incecik, o dal gibi kiz, Simdi galiba bir tüccar karisi. Ne kadar sismanlamistir kim bilir. Ama yinede de görmeyi çok isterim, Kolay mi? ilk gözagrisi. Ikincisi Münevver Abla, benden büyük Yazip yazip bahçesine attigim mektuplari Gülmekten katilirdi, okudukça. Bense bugünmüs gibi utanirim O mektuplari hatirladikça. ............................çikar ............................durduk mahallede ..........................................halde ...........................adlarimiz yan yana yazilirdi duvarlara .......................................yangin yerlerinde. Dördüncüsü azgin bir kadin, Açik saçik seyler anlatirdi bana. Bir gün de önümde soyunuverdi Yillar geçti aradan, unutamadim, Kaç defa rüyama girdi. Besinciyi geçip altinciya geldim Onun adi da Nurünnisa. Ah güzelim Ah esmerim Ah Canimin içi Nurünnisa. Yedincisi Aliye, kibar bir kadin Ama ben pek varamadim tadina, Bütün kibar kadinlar gibi, Küpe fiyatina, kürk fiyatina. Sekizincisi de o bokun soyu: Sen elin karisinda namus ara, Kendinde arandi mi, küplere bin. Üstelik kendinde de Yalanin düzenin bini bir para. Ayten'di dokuzuncunun adi, Barlarda göbek atar Is baisnda sunun bunun esiri, Ama bardan çikti mi, Kiminle isterse onunla yatar. Onuncusu akilli çikti Birakti gitti beni. Ama haksiz da degildi hani, Sevismek zenginlerin harciymis Issizlerin harciymis. Iki gönül bir olunca Samanlik seyranmis ama, Iki çiplak da - olsa olsa - Bir hamama yakisirmis. Isine bagli bir kadindi on birinci. Hos, olmasin da ne yapsin? Bir zalimin yaninda gündelikçi; Adi Luksandra Gece odama gelir, Sabaha kadar kalir. Konyak içer, sarhos olur, Sabahi da, isbasi yapardi safakla.... Gelelim sonuncuya. Ona baglandigim kadar Hiçbirine baglanmadim. Sade kadin degil, insan. Ne kibarlik budalasi, Ne malda, mülkte gözü var. Esit olsak, der, Hür olsak, der. Insanlari sevmesini de bilir, Yasamayi sevdigi kadar. -Orhan Veli Kanık…
 
Onu düşünmenin etkilerini İlhan Berk şu dizelerle bizlere aktarmış: Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm. Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni. Seni düşündükçe Gül dikiyorum elimin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları. - İlhan Berk " Eşik 1947-1975 (Toplu Şiirler I) " Yapı Kredi Yayınları 1999.…
 
Bencillik mi yoksa fedakarlık mıdır önce ölmeyi istemek? Duygu dolu, aşk dolu işte o şiir: Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. Iyisi mi,beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni gorebilesin Fedakarliğimi anlıyorsun vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşiyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar... Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacagız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? İçimden bir şey : belki diyor. -Nazım Hikmet Ran…
 
Karşılıksız bekleyişin prangaları dahi eskietecek kadar yoğun bir özlemi Ahmed Arif şu satırlarla dile getiriyor: Seni, anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, Kahpe yalana. Ard-arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül-gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana... Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamdan, Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni... Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini... -Ahmed Arif…
 
Hayatınızın belli döneminde hislere tercüman olan ve bazen şiirdeki masa gibi hissetmenize sebep olan işte o şiir: Masa da masaymış ha! Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kâseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu uyanıklığını koydu Tokluğunu açlığını koydu. Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu Adam ha babam koyuyordu. -Edip Cansever…
 
Bir yerlerde yabancılık bile çekmeden içinize işleyen bir Özdemir Asaf şiiri sizinle: BEN DEĞİLDİM Bir aksam-üstü pencerenden bakıyordun Ağır ağır, yollara inen karanlığa. Bana benzeyen biri geçti evinin önünden. Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya.. O geçen ben değildim. Bir gece, yatağında uyuyordun.. Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya. Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan, Ve karanlıklar içindeydi odan... Seni gören ben değildim. Ben çok uzaktaydım o zaman, Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya. Artık beni düşünmeye başladığından Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya.. Bunu bilen ben değildim. Bir kitap okuyordun dalgın.. İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı. Genç bir adamı öldürdüler romanda. Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın.. O ölen ben değildim.. -Özdemir Asaf…
 
Gelecek güzel günlere inananlara ilaç gibi gelen işte bir Melih Cevdet şiiri... Yaşamak güzel şey doğrusu Üstelik hava da güzelse Hele gücün kuvvetin yerindeyse Elin ekmek tutmuşsa bir de Hele tertemizse gönlün Hele kar gibiyse alnın Yani kendinden korkmuyorsan Kimseden korkmuyorsan dünyada Dostuna güveniyorsan İyi günler bekliyorsan hele İyi günlere inanıyorsan Üstelik hava da güzelse Yaşamak güzel şey Çok güzel şey doğrusu. -Melih Cevdet Anday…
 
Kavuşmanın beklenmedik bir halini anlatan işte bu şiir: BULUŞMAK ÜZERE Diyelim yağmura tutuldun bir gün Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek Öbür yanda güneş kendi keyfinde Ne de olsa yaz yağmuru Pırıl pırıl düşüyor damlalar Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın Dar attın kendini karşı evin sundurmasına İşte o evin kapısında bulacaksın beni Diyelim için çekti bir sabah vakti Erkenceden denize gireyim dedin Kulaç attıkça sen Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan Ege denizi bu efendi deniz Seslenmiyor Derken bi de dibe dalayım diyorsun İçine doğdu belki de İşte çil çil koşuşan balıklar Lapinalar gümüşler var ya Eylim eylim salınan yosunlar Onların arasında bulacaksın beni Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya Çakmak çakmak gözleri Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı Herkes orda sen de ordasın Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim Özgürlüğe mutluluğa doğru Her işin başında sevgi diyor Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili Bi de başını çeviriyorsun ki Yanında ben varım -Can Yücel…
 
Şiirlerinin hemen hepsinde kendinizi bulduğunuz şair: Birhan Keskin. Ve onun İz şiiri: Acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma, orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili benden savrulan parçalar kurusa da, izleri var hala yolun kenarında. İzini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun, ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin. Ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun. Şimdi, acının ormanından geçiyorsun her şey bir daha kanasa da ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben geç meleğim, senin de şarkıların olsun içindeki telleri titreten. -Birhan Keskin…
 
Buram buram rakı kokan ve belki de İkinci Yeni'nin en iyi şiirlerinden olan bu şiirde Edip Cansever, aşkın doğası nı muazzam bir şekilde özetlemekte. Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce. -Edip Cansever…
 
Loading …

Welkom op Player FM!

Player FM scant het web op podcasts van hoge kwaliteit waarvan u nu kunt genieten. Het is de beste podcast-app en werkt op Android, iPhone en internet. Aanmelden om abonnementen op verschillende apparaten te synchroniseren.

 

Korte handleiding

Luister naar deze show terwijl je op verkenning gaat
Spelen